menü

  • Ana Sayfa
  • Batuşka'nın Hikayesi
  • Müzikli Oyun Grubu
  • Oyun
  • Ruh&Zihin
  • Doğa
  • Ben&Ailem
  • Annelikte Keşkelerim
  • Sağlık
  • Sizin Notunuz
  • Şarkı Köşesi

    20 Ağustos 2014 Çarşamba

    Sakıncalı 5 Karşılaştırma

              
    Toddler learning to Walk first time on Street : Stock Photo
    Sakıncalı beş karşılaştırma

     Biz anneler bazen bebeklerimizin biricik olduğu gerçeğini unutuyoruz. Onların kendilerine has kişilik özellikleri, kendilerine has gelişim eğrileri, fiziksel ve ruhsal durumları olduğunu unutup, doğumdan itibaren bir karşılaştırma işine girişiyoruz. Halbuki bu karşılaştırmalar onların önüne büyük setler çekebilecek nitelikte. Bu yazımda, internet anneleri arasında ve çevremde sıklıkla rastladığım ilk göze çarpan beş karşılaştırmaya değinmek istiyorum.


    1 – Boy ve Kilo

    Doğduğu andaki kilo boy durumundan başlayarak, çocuklarımızı zaman zaman diğer çocuklar ile mukayese etmek ne kadar mantıklı? Her anne baba farklı genler taşıdığına göre, bu anne babaların çocukları da farklı yapı, boy ve kiloda dünyaya geliyorlar. Bir kadın hamileliğinde iyi beslenmiş, kendine dikkat etmiş, sağlıklı bir bebek dünyaya getirmiş ise ve bu bebek kendi çizgisinde sağlıklı gelişiyorsa, boyunun kaç cm olduğu, komşunun bebeğinden ne kadar uzun olduğu önemli mi? Boyunun kısa olması onu daha kötü bir insan mı yapacak?

    Dünyaya gelen o minik beden kendine has özellikler taşıyor, kendi içinde kusursuz, tam ve yeterli.  Öyleyse, daha ilk dakikalardan itibaren başlatılan bu mukayeseye burada dur denmeli. Çünkü çalışmalar gösteriyor ki,  karşılaştırma yaptığınız anda, bebeğiniz ne hissettiğinizi anlayabilir. Anlamakla kalmaz buna özgü kişilik oluşturabilir.

    2 – Oturma, emekleme ve yürüme

    Boy ve kilo çizgisindeki karşılaştırmalara, zaman içerisinde, hangi ayda oturduğu, emeklediği ve yürüdüğü ekleniyor. Tıp dünyası, bununla ilgili çizelgeler oluşturmuş zaten, hangi ölçüde sorun yaratacağını söylüyor. Fakat, annelerin yaptığı karşılaştırmalar bir sorun olmasının kıyısından bile geçmiyor. Örneğin, bir bebeğin 10 aylıkken de, 16 aylıkken de yürümeye başlaması normal iken, 10 aylıkken yürüyen bebekle gurur duyulup, 16 aylıkken yürümeye başlayan bebeğin annesine karşı “geç kalmış” sözcüklerine, “yazık” bakışları ekleniyor. Dolayısıyla, bu annenin, kendi içinden çıkarmış olduğu bu muhteşem varlığı, çevrenin etkisi altında, her daim “acabalarla” büyütmeye başlaması çok olası.
    Dün katıldığım bir grupta, çocuklar ve ebeveynleri birlikte otururlarken karşılaştırmalar içeren bir sohbet geçiyor. Dede, “sizin kız kaç aylık? Maşallah ne güzel yürüyor. Bizim oğlan şimdi 22 aylık, 20 aylıkken yürümeye başladı, doktora gittik, bir anormallik yok dedi ama bilmiyorum hala hızlı koşamaz, biraz geri” diyor. Şimdi dedesinin bu anlatışını, torunu hakkında “geri” dediğini duyan çocuk ne yapacak? “Sanırım ben yetersizim” diye düşünmesi ve zihninde bu kaydın atılması maalesef olasılık dahilinde. Belki, onun gelişim eğrisi bu yönde gidiyordur ve gerçekten normaldir.  Belki de, dedenin kendisinin aşırı korumacı davranmasından dolayı, çocuk özgürce kendini koşmaya vermeyip, sürekli temkinli davranıyordur. Karşılaştırma esnasında ne kadar kötülük edebileceğimizi hatırlayalım. Çocuğun zihninde oluşan yetersizlik hissi sonra hayatının hangi döneminde değişebilir bilmiyoruz.


    3 – Park halleri

    Three sisters playing on swing set in backyard
    Sakıncalı 5 karşılaştırma
    Annelerin karşılaştırmaları en çok yaptığı yerlerden biri parklar. Çocukları oynarlarken, onlar birbirilerine bir sürü hayıflanma cümleleri sarf ederler,  bir anne diğerine onun çocuğu ile ilgili olumsuz eleştiride bulunur ya da kendi çocuğunun direkt yüzüne söyler.

    “Kızınız kaç aylık? Kaç kilo? Ne kadar kilolu, maşallah. Benim ki çok zayıf, şu vücut yapısına bak. Ne zaman düzelecek bilmiyorum”. Düzelmek? Bozuk ve düzelmesi bekleniyor. Bu çocuk annesinin onun hakkında “bozuk” diye düşünmesi hakkında ne düşünüyor?

    “Senin kız kaç yaşına geldi canım… İki yaşını geçmiştir… Konuşmuyor mu hala? Benim torun 2 yaşında bile değildi çok güzel cümleler kuruyordu.”  Bu çocuklar birbirleriyle karşılaştırıldıklarını elbette ki biliyorlar ve bu onların duygularını, hayattaki duruşlarını ne kadar da çok etkileyebiliyor.

    Çocuğu merdivenlerden çıkmaya çalışan çocuğun annesi “dur, sen daha küçüksün, yapamazsın, ağabeyler yapar” diyor. Çocuğumuzun yüzüne karşı “yapamazsın” tabirini söyleyivermek, başka çocukların yaptığı bir şey için onun yapamayacağını düşünmek ve bunu dile getirmek, ona ne kadar büyük zarar verebilir biliyor muyuz?

    Hatırlayalım, her sohbette, her şekilde söylediğimiz sözlerin onlar için anlamı çok büyük.

    4 – Kreş, okul halleri

    Veee… Çocuklar büyür, okul zamanları gelir. Bu sefer de, anne ve babalar çocuklarının elişi becerilerini, sınav notlarını hatta formasının üzerinde nasıl durduğunu diğer çocuklarınki ile karşılaştırmaya başlarlar.
    Zaten, zararları büyük olan not sistemi üzerinden işleyen, yaratıcılığın gelişmesini engelleyen bir eğitim sistemi varken, bunun üstüne, bir de anne babaların çocuklarını karşılaştırıyor olmasının ne kadar kötü sonuçlara yol açabileceğinin farkındalığı ile büyütüyor muyuz onları?
    Sınıf arkadaşları arasında matematik sınavından en kötü puanı almış olması o çocuğun aptal olduğu anlamında gelmiyor. Sadece, onun yetenekleri ve bu hayattaki amacı diğerlerinden farklı. Diğer yandan, okul sistemi, velileri öyle bir hale getiriyor ki, matematikten 100 üzerinden 85 puan alan çocuğun anne ve babası, bir dahaki sınavda ondan daha iyisini beklediklerini söyleyiveriyorlar. Bazen de, anne babalar, “arkadaşının yazısı ne kadar güzel, sen de öyle yapabilirsin” gibi bir cümle ile çocuklarını teşvik edici hoş şeyler söylediklerini düşünüyorlar. Okul karmaşası üniversite bitene kadar devam ediyor. Hatta belki bitmiyor, üniversiteyi 4 değil 6 senede bitiren gencin annesi konu hakkında yakınmaya senelerce devam edebiliyor.
    Sonuç ise, ailesini memnun edemeyen, beklentileri karşılayamamanın ezikliği ile büyümekte olan, rekabet ortamı içerisinde kendini hep değersiz hisseden çocuklar.


    5 – Kristal veya değil

    Bir de bu konu var son dönem. Çok fazla kişi ilgili değil. Fakat ilk kez duyan bir anne bile hemen çocuğunun “kristal çocuk” olması fikri üzerinden bir sabitlemeye gitmeye çalışıyor. Kristal çocuk tanımı o kadar güzel yapılıyor ki, çocuğu bu ihtimal içerisinde olmadığına karar veren anne hemen üzgün hissediyor.


    Çocuklar büyüyor fakat ebeveynler arasında konuşma içerikleri pek de değişkenlik göstermiyor. Çocuklarından beklentileri çok yüksek olan anne babalar memnuniyetsizlik hallerine devam ediyorlar. İş, evlilik, torun, vb. karşılaştırma alanları bitmiyor. Hal böyle olunca kendini yetersiz ve değersiz hisseden çocuklar böyle hissetmeye devam ediyorlar, anne babalarına karşı hep mahcup, ya aşırı hırslı ve mutsuz, ya da aşırı bitkin ve mutsuz.
    Şöyle demeli bir anne ve baba, “benim çocuğum çok değerli, bu değeri ona başkaları üzerinden biçemem, her şeyden ve herkesten ayrı olarak bir değere sahip, dolayısıyla, tüm davranış ve sözlerimde bunu ona hissettirmeli, rekabet ortamından etkilenmeden onu kendi içerisinde değerlendirmeliyim.”

    Kıyaslama olmayan güzel günler dileği ile…

    Hiç yorum yok :

    Yorum Gönder